Son Dakika Haberler

Yeni anayasa çalışmasının içinde yer alacaklar mı? Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Haberler.com’a açıkladı

Yargıtay binasında Haberler.com Genel Yayın Yönetmeni Bedia Teymur'u misafir eden Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, "Yeni anayasa çalışmasının içinde yer alacak mısınız?" sorusuna yanıt verdi. Akarca, "Türkiye'deki iktidar ve muhalefet mensupları ile toplumun büyük bir beklentisinin yeni bir anayasa olduğunu gözlemliyoruz. Biz de Yargıtay olarak hukuk kurumları olarak yeni bir anayasaya yapılmasını desteklediğimizi ifade ettik. Elbette önce sivil bir anayasa olmalı" ifadelerini kullandı.

Okunma : 18 views Yorum Yap
>

Yeni anayasa tartışmalarının alevlendiği şu günlerde Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Haberler.com Genel Yayın Yönetmeni Bedia Teymur’a birbirinden önemli açıklamalarda bulundu. Yargıtay binasında ilk kez böyle bir röportaj verdiklerini ifade eden Akarca, toplumun ihtiyaçlarını karşılayan yeni bir anayasanın yapılması gerektiğini ifade etti.

“SİVİL BİR ANAYASA OLMALI”

Toplumun büyük kısmında yeni bir anayasa yapılması yönünde beklenti oluştuğunu ifade eden Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, “Türkiye’deki iktidar ve muhalefet mensupları ile toplumun büyük bir beklentisinin yeni bir anayasa olduğunu gözlemliyoruz. Biz de Yargıtay olarak hukuk kurumları olarak yeni bir anayasaya yapılmasını desteklediğimizi ifade ettik. Elbette önce sivil bir anayasa olmalı. Sivil anayasa derken, bu sadece sivillerin yaptığı bir anayasa olarak anlaşılmamalı. Sivil anayasadan kastımız, temel hak ve özgürlükleri esas alan, insanı merkeze alan ve bu anlamda özgürlükçü, insan haklarını koruyan, temel hak ve özgürlükleri koruyan bir anlayışla anayasa düzenlenmelidir. Yoksa, sivillerin yaptığı anayasa da çok kötü bir anayasa olabilir. Sivilden kastımız bu, insanı merkeze alan temel hak ve özgürlükleri önceleyen bireylerin ve toplumun devlet karşısındaki hak ve yetkilerini, özgürlüklerini düzenleyen bir anayasa olmalı. Bu anlamda sivil anayasa diyoruz” şeklinde konuştu.

Röportajdan öne çıkan satırbaşları şöyle;

Teymur: Siz konuşmanızda ‘Devlet teşkilatıyla ilgili hususların anayasada çok fazla yer alması bireyselliği biraz arka plana itiyor’ demiştiniz. Bunu biraz açar mısınız?

Akarca: Anayasa’da tabi ki devletin temel kurumları yer almalı ama çok ayrıntılara girilmesine gerek yok. Bütün kurumların da Anayasa’da yer almasına gerek yok. Devletin belli başlı kurumları, yani elbette ki anayasal kurumlar bütün dünyada vardır. Bunlar yer almalı ama bunun çalışma şekillerinin ayrıntılarının yönetmeliklerde bile yer almaması veya yer alması gerekirken bunun Anayasa’da yer alması Anayasa’nın esnekliğini, çalışma sistemini ve Anayasa’nın uygulanabilirliğini zayıflatır. Onun için devletin karşısında bireyin öncelikli merkeze alınması gerekmektedir.

“TÜRKİYE’DE BİR YASA ENFLASYONU OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”

Teymur: Bireysel özgürlükleri tekrar savunduğunuzu dile getiriyorsunuz. Bu çok çok önemli bir konud. Tabi burada bir de şöyle bir cümleniz var sizin, kural koymanın kuralı olmalıdır diyorsunuz. Burada bir aksaklık gözlemlediniz de mi bu cümleyi kullandınız?

Akarca: Şimdi, Türkiye de çok dinamik bir ülke, nüfusuyla, gelişmeleriyle çağa ayak uydurmak için ve toplumun ihtiyaçlarını göz önüne alan bir çok düzenleme yapılıyor. Çok sık kanunların değişmesi, yeni kanunların yapılması, hatta o kanun yürürlüğe girmeden onu değiştiren kanunların yapılmış olmasının toplumda bir kargaşa ve kafa karışıklığına yol açtığını görüyoruz. Toplumun ihtiyaçları iyi tespit edilmeli, iyi analizlere tabi tutulmalı ve kanunların nasıl yapılacağı bir esasa bağlanmalı. Yoksa her değişiklikte her ihtiyaçta toplumun gerçekten de ihtiyaçlarını tam karşılayamayan veya çağın ihtiyaçlarını tam gideremeyen kanunlarla karşılaşabiliyoruz. Ben Türkiye’de bir yasa enflasyonu olduğunu düşünüyorum. Yani mevzuat anlamında bu yasa enflasyonun önlenmesi gerekiyor. Toplumun ihtiyaçlarını ve toplumun düzenini biz sadece yasa çıkararak gideremeyiz. Buna ilişkin devlet kurumlarının, organizasyonlarının, sivil toplum kuruluşlarının, vatandaşlarımızın, bireylerin kendilerini hukukla bağlı hissetmeleri ve buna göre hareket etmeleri gerekiyor. Hukukta dinamik bir yapı, yani ihtiyaçlara göre tabi ki yeni yasalar yapılması gündeme gelebilir ama neredeyse 6 ayda, 1 yılda onlarca kanun çıkarıldığı bir durumla karşı karşıyayız.

“KANUNU BİLMEMEK MAZERET SAYILMAZ”

Teymur: Burada yerel mahkemelerde kafa karışıklığı olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da mesela vatandaşın neyin suç olduğunu bilmesi gerekiyor, burada bir karışıklık olduğunu düşünüyor musunuz?

Akarca:

“KİMSENİN YETKİSİNİ KISKANIYOR DEĞİLİZ”

Teymur: Başkanım peki siz Yargıtay olarak, anayasa çalışmaları içerisinde yer alacak mısınız? Ne şekilde yer alacaksınız, belirlendi mi böyle bir şey?

Akarca: Elbette yer alacağız, bizde çok birikimli çok deneyimli çok tecrübeli yargı üyelerimiz, tetkik hakimlerimiz, Yargıtay savcılarımız bulunmaktadır. Anayasa konusunda da uzman olan arkadaşlarımız var. Öncelikle yargı ile ilgili düzenlemelerde çok etkin bir rol almak isteriz. Yani yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı, hakimlik teminatı ve bunları esas alan yine yüksek mahkemelerin çalışma düzeni… Yüksek mahkemelerle HSYK yapısının etkin bir şekilde düzenlenmesi gerekiyor çağın ihtiyaçlarına göre. Tabi bu anlamda bizim rol almamamız mümkün değil. Mutlaka anayasa çalışmalarında, sempozyumlarda, yuvarlak masa toplantılarında tebliğ sunarak ondan sonra görüşlerimizi yazılı olarak ifade etmek suretiyle ifade edeceğiz. Nasıl bir yüksek mahkeme planlıyoruz, nasıl bir HSK planlıyoruz? Çünkü hakimlik ve savcılık mesleğinin en önemli yönetim birimi Hakimlik ve Savcılık Kurulu. Tabii bu işin bir kısmında Adalet Bakanlığı var, bir kısmında yüksek yargı var, bir kısmında Hakimler ve Savcılar Kurulu var. Herkesin yetkileriyasada belirlenmiş. Kimsenin yetkisini kıskanıyor değiliz. Yetki paylaşımı zaten olmalı ama bunun daha işler hale gelmesi için daha sağlıklı işlemesi için yeni düzenlemelere ihtiyaç var.

12 YILLIK GÖREV SÜRESİ SINIRI KALDIRILMALI MI?

Teymur: Bir de Yargıtay üyelerinin 12 yıllık görev süresi sınırının kaldırılmasını talep ettiniz yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olduğu açılış yılı töreninde. Bu çeşitli sakıncalara yol açmaz mı; yeni üyelerin katkı sağlaması, biraz daha Yargıtay’ın yenilenmesi açısından?

Akarca: Yargıtay yenileniyor zaten, 2 üye emekli olduğunda bir üye yeniden seçiliyor. Sürekli bir kan değişimi var. Sorun şuradan kaynaklandı. 2014 yılında 144 yeni üyemiz, 118 yılında 100 yeni üyemiz seçildi. 12 yıllık süreye tabi tutulduğunda bir defada toptan 100 tane üyenin 2028 yılında emekliliği gündeme gelecek. Süreleri bitecek, yaş adlini doldurmayanlar, ilk derece ve istinaf mahkemelerine gitmeleri gündeme gelecek. Bu işin ayrı bir yönü, psikolojik yönü var. Yani gerçekten de yüksek yargıda bu kadar uzmanlaşmış, emek sarf etmiş arkadaşlarımızın birden bu kadar sayıyla buraları boşaltmaları halinde bazı dairelerde tecrübeli bir tane hakim, bir tane üye kalıyor. Bir de burası uzmanlık gerektiren alan. Yargıtay’a gelen üyeler belli bir süreden sonra, dairelerin konularına göre uzmanlaşıyorlar. Bir kurumsal hafıza kaybı olacak, ondan endişeleniyoruz ve Yargıtay’ın eski içtihatlarını bilen, hukuku bilen, içtihat birliğini bilen, sağlama yönünde ciddi deneyim kazanmış bir insan kaynağını biz heba etmiş olacağız. Yani bu arkadaşlarımızın bir kısmı emekliliği bile hak etmemiş olacaklar. Şimdi bununla ilgili olarak anayasamızda ‘Hakimler ve savcılar yüksek yargı mensupları 65 yaşından önce emekli olamaz’ diyor. Bir teminat sağlanıyor ama 65 yaşını doldurunca da emekliliğe ayırıyorlar. Türkiye’de ve Dünyada yaş ortalaması uzadı. Bunun bir çok örnekleri var; 67, 70, 72 olan ülkeler var. Hatta bir çok Avrupa ülkesinde ve Amerika’da yüksek yargıda hiç yaş sınırı yok. Onların sistemleri onu imkan haline getiriyor. Ama burada 40 yaşında Yargıtay üyesi seçilmiş, 52 yaşında gelmiş bir insan ülke içinde kayıp.

“YARGITAY’DA CİDDİ BİR ZAFİYET OLUŞMASINA NEDEN OLUR”

2028 yılında 100 arkadaşımızın emekliliği gündemde, 2030 yılında da 70 üzerinde arkadaşımızın emekliliği gündeme gelecek. Bu Yargıtay’da ciddi anlamda bir zafiyet oluşmasına neden olur. Yani işin iki yönü var. Elbette ilk derecedeki arkadaşlarımızın, istinaftaki arkadaşlarımızın kıdem, yaş ve bilgi birikimlerine göre yüksek mahkemede görev almaları, talep etmeleri ve gelmeleri zaten son derece doğal. Onların önünün tıkanması zaten söz konusu değil. Bu daha önce zaten 65 yaşına kadardı. Aslında 12 yıllık süre 2014 yılında istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla birlikte, burada daha çok o dönemde bu FETÖ mensubu olan üyelerle ilgili olarak bir çalışma gündeme geldiğinde, tabiri caizse istinaf mahkemelerine gönderilmesi çalışmaları başlamıştı. O dönemde bu yine tartışıldı, getirildi. Biz bunu geçici bir süre olarak düşünüyorduk. Ancak 2014 üzerinden 2023’e geldik. Bunun kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü süre de yaklaştı. Yani 2016’da yasa yürürlüğe girdi 20 Temmuz 2028 tarihinde düşünün bire yüz kişinin emekli olduğunu bazı dairelerde o konuda bir tane üye kalmış olacak. O zaman da buradaki birikimi, uzmanlığı kaybetmiş olacağız. Kurumsal hafızayı, kurumsal kültürü ama bir yandan da çok tecrübeli, çok deneyimli hukukçuları, meslektaşlarımızı biz bir an hemen emekli olmuş olarak göreceğiz. Bu doğru bir yöntem değil. Yani dünyada da yok. Şu yapılabilir; Yargıtay üyeliğinin seçimi meslekte 20 yıla çekilebilir. Ama bu 65 yaşın yine gündeme gelmesi lazım. Bunun 67’ye, 70’e çıkarılması gündeme gelebilir. Tabii bu meclisimizin takdirinde olan bir şey, sadece bir sorunu dile getiriyoruz. Bu şahsi bir mesele de değil, kişilerle ilgili de değil. 12 yıllık süreyle ilgili olarak da gerçekten de böyle kurumsal bir kan kaybını yargı kaldıramaz. Danıştay da aynı şekilde Danıştay Yargıtay ve Danıştay üyeleri için. Şimdi Anayasa Mahkemesi üyelerimiz için Anayasa’da bu 12 yıllık süre öngörüldü. Bununla bir paralellik kuruldu. Yargıtay ve Danıştay için yasada da bu öngörüldü. Daha önce böyle bir düzenleme yoktu zaten.

“BİREYSEL BAŞVURUNUN ÇERÇEVESİ BİRAZ DAHA NETLEŞTİRİLMELİ”

Teymur: Oy birliğiyle alınan bir içtihat kararının anayasal bireysel başvuru konusuna da değindiniz konuşmanızda. Burada da bir sakınca görmüştünüz. Bunu biraz açıklar mısınız ?

Akarca: Prensip itibariyle 2012 yılından itibaren anayasamızda ve yasamızda uygulanmaya başlanan temel hak ve özgürlükleri koruyan bir anlayışla bireysel başvuru kabul edildi. Özellikle de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin iş yükünü de azaltmayı öngördü. Bunu ben vatandaşlarımız için önemli bir kazanım olarak görüyorum. Bu gerçekten önemli bir şey. Prensip olarak karşı değilim. Yani bireysel başvuruyu bir hak aramanın önemli bir parçası olarak görüyorum. Ama bunun kapsamını, sınırlarını anayasa ve yasa aslında çizmiş. Yasa yolunda ileri sürülen itirazların ve değerlendirmelerin artık bireysel başvuruya konulmayacağı çok açık. Şimdi burada tazminatlarla ilgili, faizlerle ilgili, çalışma hayatıyla ilgili, ceza hukukuyla ilgili, delil değerlendirmesiyle ilgili yasaya, usulüne uygun şekilde elde edilmiş delillerle saptanmış ve buna göre verilmiş bir kararın bireysel başvuruda değiştirilmesi bir hukuk karmaşasına ve kaosa yol açar. Yani Anayasa Mahkememizin elbette yetkisi var. Ama bu yetki de yasayla ve anayasayla çerçevelenmiş durumda. Yani burada bir yetki aşımının, yasal bir yetkinin aşılmaması gerektiğine ben dikkat çekiyorum. Burada çünkü uzmanlıklarına göre belirlenmiş bir iş dairesinde, ne bileyim bir borçlar hukukuna bakan işte bizim ilgili hukuk dairelerimizde ya da ticaret dairesinde bütün kavramları ters düz edecek, aslında bireysel başvuru konusu olmadığını düşündüğümüz ya da zorlama bir yorumla bu kapsama alınıp bu kararlara aykırı, Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarına aykırı olarak verilen kararların topluma zarar vereceğini ve yeni bir karmaşaya yol açacağını değerlendiriyoruz. Yoksa elbette ki bu vatandaşlarımız için bir kazanımdır. Bireysel başvuru hakkında temel hak ve özgürlüklerin korunması amaçlanmaktadır. Ama bunun çerçevesinin belki biraz daha netleştirilmesi Anayasa’da ve yasada dile getirilebilir, düzenleme yapılabilir. Bu kastettiğimiz bu.

Teymur: Biraz da ilk derecenin sorunlarına değinmek istiyorum. İlk derecede iş yükünün ağırlığı, iş davalarının uzun sürmesi tartışılıyor. Bu konuda ne diyorsunuz? İstinaf biraz da bu nedenle kuruldu ama sizce amacına ulaştı mı?

Akarca: Adalet hizmeti, devletin en temel hizmetlerinden bir tanesi. Toplum için, güvenliği için, esenliği için adalet hizmeti çok kaliteli ve zamanında yerine getirilmeli. Bunun için devletimiz, hükümetimiz gerçekten de çok büyük gayret gösterdi. İşte hakim savcı sayısı 24.000’e yaklaştı. Birçok eğitimler yapılıyor, yeni adliye binaları yapılıyor, UYAP altyapısı, teknolojik altyapı, insan kaynakları, personel açısından birçok imkanlar sağlanıyor. Ama bizim asıl sorunumuz nitelikli, kaliteli, hukukçu yetiştirmemiz gerekiyor. Yani şu anda 15.000 civarında 5 yıl ve altında kıdeme sahip genç hakim ve savcı meslektaşlarımız var. Bunlar ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar, çaba gösteriyorlar adaletin gerçekleşmesi için. Gerçekten de gece gündüz büyük bir çaba içerisindeler. Aynı şekilde isnafta da öyle. Tabii dünyanın her yerinde istinaf mahkemeleri var aslında. Olmayan ülke hemen hemen belki parmakla gösteriliyor. Ben hiç hatırlamıyorum. Yani bölge adliye mahkemeleri dediğimiz istinaf mahkemelerinin belki yeni kanun değişikliğinde adını doğrudan doğruya istinaf mahkemeleri koymak daha iyi. Çünkü bir kavram karmaşasına da yol açıyor. Bu sadece Yargıtay’ın iş yükünü azaltmak değil. Aynı zamanda yargılamanın hızlandırılması amacı da güdülmüştü. Onun için bir kısım kararlar orada kesinleşiyor biliyorsunuz. Evet burada da çok tecrübeli arkadaşlara ihtiyaç var.

Kaynak: Haberler.com / Güncel

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)